Gördüğünün ötesi var mı ya da Rock'n Roll can never die

https://www.youtube.com/watch?v=LQ123T3zD2k&ab_channel=FarmAid


Hey hey, my my

Rock and roll can never die
There's more to the picture
Than meets the eye.
Hey hey, my my.
Out of the blue and into the black
You pay for this, but they give you that
And once you're gone, you can't come back
When you're out of the blue and into the black.
The king is gone but he's not forgotten
Is this the tale of Johnny rotten?
It's better to burn out than fade away
The king is gone but he's not forgotten.
Hey hey, my my
Rock and roll can never die
There's more to the picture
Than meets the eye.
Hey hey, my my.


    Önce biraz arka plan. Neil Young, 77 yılında çıkardığı şarkıyı Amerikalı çiftçilere destek için kurduğu organizasyon için yapılan bir yardım konserinde söylüyor. 60ların alternatif yaşam arayışının, başkaldırı kültürünün bir parçası olan festivallerin yerini almaya başlayan, sonraları küreselleşen dünyanın sembolü haline gelecek live aid, we are the world vs. gibi bağış toplama konserlerinin birinde. Aslında konser formundaki bu dönüşüm "Rock'n Roll" un değişim sürecinin iyi bir sembolü. Rock kültürü ya da Rock'n Roll, 68 yılının Woodstock festivalinde cisimleşen başkaldırı kültürü içerisinde doğup serpilmiştir. Yani her ne kadar Rock'n Roll, 50li yıllarda Elvis'in dansı, jazz orkestraları ve siyahilerin blues rifflerinin gayrı meşru çocuğu olarak ortaya çıksa da kendi özgün alanını 60lı yıllardaki politik atmosfer içerisinde çiçek çocukların daha öfkelilerine hitap eden bir müzik olarak buldu diyebiliriz. 

    Peki sonra ne oldu? Ne oldu da bu müzik 80li yılların sonu ve 90lı yıllarda soğuk savaşın bitimiyle birlikte oluşan yeni politik düzenin kurulmasında önemli kültürel ayaklarından biri haline geldi. Kültürel ayaklarından biri haline geldi evet. Soğuk savaş dünyasının güvenlikçi yaklaşımına karşı batılı gençlerin düzenin bir tuğlası olmayacaklarını haykırdıkları "Another brick in the wall" şarkısı, 89 yılında Pink Floyd'un Berlin Duvarının önündeki konseriyle duvarın yıkılmasının ve doğulu gençlerin yeni düzenin tuğlası olmasının bir sembolü oldu. Moskova'da konser veren ilk "batılı" gruplardan olan Scorpions grubunun, konserden ilhamla yazdıklarını söyledikleri "winds of change" şarkısı, Sovyetlerin çöküşünün, barışı müjdelediğinin sembolü oldu. İngiltere ve Amerikada düzenlenen sonrasında Sovyetler başta olmak üzere birçok ülke dolaşan ve 1 milyarın üzerinde insanın televizyonlarından takip ettiği Live Aid konserleri dünyanın sorunları karşısında tüm insanlığın birleşmesinin sembolü haline geldi. Rock'n Roll' un özgürlükçü tınısı ve politik mesajı soğuk savaş sonrası demokratik dünyanın kurulması ve küresel dünyaya entegrasyonun önemli bir taşıyıcısı oldu kısaca.

    Ne olduğunu bilmiyorum. Beat kuşağı döneminde yaşasaydı daha mutlu olacağını düşündüğüm bir arkadaşımın konuya dair yorumu ne olduğuna dair elimdeki en somut şey. Amerikan kültürü kimlik kazanmaya çalışan tüm hareketleri iç ederek bastırır. Kimliksizleştirir. Hippiler saçlarını uzatıp yırtık kot giymeyi tüketim kültürüne karşı bir hareket olarak yaparken, yeni dönemin modası haline gelir. Demokratik toplumun ve piyasa mekanizmasıyla kimliksizleştirilir ve düzenin devamı garanti altına alınır. Fly Panam, Drink Coca Cola...

    Her rengin var olabildiği, her talebin karşılanabileceği vaadini içerdiği her şeyin içini boşaltarak mümkün kılan demokratik piyasa toplumu içerisinde sahici bir alternatif üretmek mümkün mü? Eğer her yaptığınız bir dönem sonraki düzenin aparatlarına dönüşecekse üretmenizin bir anlamı kalır mı? Kafalarında ne kadar bu sorular vardı bilinmez. Fakat 70li yıllarda Jimi Hendrix, Jim Morrison, Janis Joplin gibi birçok rock yıldızı intihar etti. O yıllarla birlikte genç yaşta intihar etmek Rock kültürü içerisinde en aşağı seviyede bu hayat tarzının doğal bir sonucu olarak kabul edildi. Daha yukarı seviyede ise genç ölmek, hatta 27 yaşında intihar etmek bir çeşit ritüel anlamı kazandı.Yukarıda sayılan 3 büyük yıldız gibi 27 yaşında intihar ederek ölen bir çok Rockçı oldu.

    27ler kulübü tabiri kullanılır bu yaşta intihar edenler için. Kendinde bir gençlik ölümünün saklı kaldığını söyleyen şair, "eğer bir insan 26 yaşına kadar kendi şiirini yazmadıysa şair olamaz" demişti. Bunun gençlik ölümüyle bir bağı olsa gerek. Genç ölmek ya da gençliğin ölmesiyle. Artık kendini sınırsız bir potansiyel olarak görmenin zedelendiği günlere gelmenin, potansiyelin hissettirdiği güç ve keskinlikle potansiyeli heba etmenin korkusu ve hep tetikle olmanın arasındaki şiddetli çatışmayla geçen günlerin sonuna gelmekle bir ilgisi olmalı. 

    Peki bütün bunların şarkıyla ne ilgisi var. Şarkı Rock'n Roll'da ısrara çağırıyor. Woodie Gutrie'nin "this machine kill fascists" yazan gitarıyla cisimleşen ve Bob Dylan'la 60 lı yıllarda Rock'n Roll ile kucaklaşan country ürünü bu şarkı, ne Rock'n Roll'un öfkeli özgüvenine ne de çılgın 60ların gürültülü tınılarına sahip. Bunun yerine hüzünlü bir melodi ve kayıp giden birşeylere tutunma çabası öne çıkıyor şarkıda. Neil Young'ın performansında yüzüne yansıyan bir çaba. Adam mücadele ediyor.

Rock and roll can never die
There's more to the picture
Than meets the eye 
    
    Neil neyin mücadelesini veriyor bilinmez. Belki kabızdı konser sırasında. Aşırı yorum yapmanın dayanılmaz çekiciliğine sığınıp zorlamaya devam edersek sözlerin bu kısmı mücadele ettiği zannı oluşturuyor bende. Rock'n Roll un hiçbir zaman ölmeyeceğini sonraki söze bakarak ancak bir temenni olarak almamız makul duruyor. Rock'n Roll hiçbir zaman ölmeyecek çünkü gözüne akseden dağınık şeylerin ötesinde bir resim olmalı.

    Eğer tarihin bir aşamasında tanrının ölümü karşısında yeise kapılmamaya çağıran düşünürü bir an için hatırlarsak, Neil'ın resim arayışı, Rock'n Roll'un ölmeyecek olması, boşluğun içerisinde anlamlı birşeylerin olmasını karşılıyor. Şarkıdaki tını, Neil'ın yüzündeki ifade, bir anlamın olmasına dair, yakaladığı anlamı tutmaya dair bir mücadeleyi hissettiriyor. Kazanamayacağını bildiği bir savaşı sürdürüyor gibi. Çünkü anlamın yitimi, uçurumun kenarına getiren bir tecrübe. Tutunmaya devam etmek, bırakmamak hayata tutunmaya çalışıyor. Hayata tutunmak için Rock'n Roll'un devam edeceğine inanmak istiyor.

The king is gone but he's not forgotten
Is this the tale of Johnny rotten?
It's better to burn out than fade away
The king is gone but he's not forgotten.

    Kazanamayacağını bildiği bir savaş çünkü Rock'n Roll'un yaşaması, çocuklarının kendini kurban etmesinden geçiyor. Rock'n Roll, çocuklarından silinip gitmektense kendilerini yakıp tüketmelerini istiyor. Hayata tutunmak için hayatını sona erdirenlerin silinip gitmemek için yanıp tükenmeyi göze alanların yaptığına tutunmaya çalışıyor. Kral, Elvis, öldü fakat silinip gitmedi. Şarkı, Rock'n Roll'un kendilerini kurban eden çocuklarına yakılan bir ağıt bu sebeple. Kazanamayacağını bildiği bir savaşı sürdürmenin asilliğini vurgulayan bir ağıt.

    John Lennon şarkıyı intiharı yücelttiği, ölümü kutsallaştırdığı için eleştirmiş şarkının çıktığı zamanlarda. Hatta "madem bu kadar yüce bişey niye Neil yapmıyo (götü yemiyo tabi dimi: çevirenin notu). Ben yaşamı ve sağlıklı olmayı tercih ediyorum. Ölümü yüceltmeyin hayatta kalmak daha kutsal" demiş. Yatağından çıkmayarak ve meditasyon yaparak Vietman savaşını protesto eden çiçek çocuk Lennon için hayli sert bir eleştiri sayılacak sözler.

    Neil, Lennon'a cevap olarak söylediği "Evet yanıp tükenmek, sonsuzluğun içinde kaybolup gitmekten çok daha şanlıdır. Rock'n Roll hayatta kalmakla ilgili değil. fakat bu ölmeyi yüceltmekle ilgili değil" sözlerinde kaybedeceğini bildiği savaşın mahiyetine dair önemli bir tespit yapıyor bence; Hayatın, hayatta kalmanın ötesinde bir anlamın olması çabası.

    Yazıdan hiç memnun değilim. Aşırı okumaya boğup şarkının neden tüm bunların içine çektiğini anlatmayı beceremedim. Şarkıyı dinlediğimde, beni çektiği yeri, beni çarpan olayını anlatmak yerine aptalca bir kültürel araştırma yazısına çevirdim. Neyse yapacak birşey yok. Önümüzdeki yazılarda artık. Beni çeken şarkının sözlerinde felsefe tarihinin tartışmalarının popüler kültürde dile getirilişi, çağın alametlerini tespit vs. değildi. Neil'in şarkıyı söylerken yüzüne yansıyan sıkıntısı ve Kurt Cobain'in intihar mektubununu bitirirken alıntıladığı "It's better to burn out than fade away" arasındaki bağ beni çarpmıştı sadece.

    Kurt Cobain, 27 yaşında intihar ettiğinde arkasında braktığı mektubu bu sözlerle bitirmiş. Neil'ın uçurumun kenarına gelmişken tutunma çabası, Kurt Cobain'in kendini uçurumdan boşluğa bırakırken son adımı atmasına cesaret bulduğu ses oldu belki. 80li yılların cyberpunk atmosferinin ışıltılı kıyafetleri, teknoloji harikası animansyonlar ve her tona sirayet eden elektronik altyapılı müziklerinin Rock'n Roll'u alt ettiği yıllardan sonra tekrar elektrogitarın tiz sesini duyuran  Nirvana, Pearl Jam ve diğer alternatif rock gruplarının 90lı yıllarda yükselişi Rock müziğin doğuşu heyecanı yarattı tekrar. Belli ki müziklerde yeni formlar olsa da Rock'n Roll'un yaşaması için gereken kefalet değişmemişti.

    Neil Young'ın bu olay karşısında ne hissettiğini ne düşündüğünü merak etmişimdir. Böyle bir olayın ağır bir yük olduğu kesin. Ağır bir yük, kendi yaşamının kefaletini başkalarının ödemesi gibi bir yük. Neil bu aşırı romantize edilmiş yoruma kaptırdı mı kendini bilmiyorum. Fakat boşlamadığı, umrunda bile olmadığı gibi bir durumun olmadığı da kesin. Çünkü Kurt Cobain'in intiharından çok etkilenen ve benzer bunalımlardan geçen Pearl Jam'in solisti Eddie Vedder'in yaşadığı bunalımlar karşısında en büyük destekçisi olmuş Neil. Eddie Vedder'in deyişiyle kendisini ipten almış, müziğe devam etmesinde de ciddi payı varmış. Delikanlı adammış. Belli ki bir kefareti olduğunun farkında. Neil'i tanımam. Sevdiğim yukarıdaki başta olmak üzere birkaç şarkısı var sadece. Hakkına çok şey de bilmiyorum. birkaç anekdot ve şarkıyı konuşturduğu bir konser görüntüsü üzerinden çokça muhabbet ettim kendisiyle sadece. Yolu açık olsun.

Out of the blue and into the black
You pay for this, but they give you that
And once you're gone, you can't come back
When you're out of the blue and into the black.

    Hadi ben de günümüz havasına uygun bir kapanış yapayım. Kendi karanlığıyla, siyahın içine çekilmeyle, uğraşanlara selam çakayım. Yalnız değilsiniz. Herkes aynı çukurun civarlarında gözü bağlı halde dolaşıyor. Belki bazıları gibi karanlıkta yürüme cesareti gösterdiniz, belki çukurun çok yakınındaydınız ve zemin kaygandı. Sabrınızı arttırsın Allah. İnsan varoluşunun karanlıkta yürümek gibi bir sonraki haline dair hiçbir bilgimizin olmadığı, olamayacağının küçük bir parçası sadece. Varoluşumuzun başka başka hallerinden sadece biri. Karanlık demişken Eddie Vedder'in intihar eden yakın arkadaşı Rock'çı Chris Cornell için ağlayarak söylediği şarkısının kaydıyla bitireyim bu yazıyı.

https://www.youtube.com/watch?v=CJZS2mlQX1U&ab_channel=IvetaLeneva

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sözlü İfade

Kalbimi kırdılar Anneciğim

Endişe