Empedon

https://www.youtube.com/watch?v=xqAyQiXO35g

...Burada kalamazsın ve başa dönemezsin

gitmek zorundasın

kovalanan bir Yahudi gibi

ama Yahudiler gibi kendinle kalamıyorsun

her şey çok yetersiz senin için

her şey sana çok fazla

ayıklarsan ayık durabiliyorsun

aranı açıyorsun kendinle

eşyayı araladıkça

uyanmanın bedeli serapları fedadır

uykuyu tadayım dersen

kâbusa dalmak pahasına.


çokça kendimi yakıştırdım son zamanlarda bu dizelere.Tutunacak hiçbir şey bulamadığım, yatağa başımı koyduğum anda karanlığa düştüğüm, bir an bile dikkatimi toplayamadığım, ne olduğunu, ne yaşadığımı bile anlamlandıramadığım anları çokça yaşıyorum. Ayık durmak için yaptıklarımdan bir an sıyrılınca çöküyor içime keder, üzüntü, acı. Köpek gibi acı çekiyorum. İçim parçalanıyor bazen. Öküz gibi üzüntü oturuyor içime.

Çoğu zaman böyle değilim ama. Çoğu zaman ayakta kalmak için kendimi kapatıyorum resmen. Bir şey hissetmiyorum hatta. Çoğu zaman baskın olan hissizlik oluyor. ve Hep bir stres. Hislerini bastırmanın bedeli olan stres. fiziksel olarak bile gergin oluyor vücudum. yatağa yattığım zaman bayılana kadar gözümü kapatamıyorum. Bazen ben bile şaşırıyorum kendime. Nasıl kapatabildiğime, insanlarla birlikteyken nasıl başka davranabildiğime. Nasıl ortamı şenlendirme görevini hala otomatik üstüme aldığıma. Çok enerjik bir şekilde hocalarla konuşabildiğime.

Buradan girmeyecektim aslında. Bu halin bende bıraktığı en yoğun iz, insanın tutunacağı bir şey bulamayışı. Kendinle, işlerinle, alışkanlıklarınla, hatıralarınla yabancı hissetmek. Tutunacak birşey bulamamak fakat bırakırsan her şeyi kaybedecekmişsin gibi.. Kendini bıraktığın an düşmek o karanlığın içine. Savaştan sonra tramva yaşayan askerler gibi tüm hatıralarının, güzel, kötü tüm anların sana düşman olduğu karanlık. kafanın bir an bile durmadığı, vücudunun titrediği, bir madde bağımlısının yoksunluk krizinde düştüğü boşluk gibi bir karanlık. Evimde kapıyı açarken artık refleks oldu elimi kaçırıyorum, çünkü her seferinde elektrik çarpıyor. Geçen sene de çarpardı. Karanlıktan korkmamak. Karanlığın içinde ışıyacak olana inanmak derdi derviş.

Bu şiir bana bu cesareti verirdi hep. Hayır cesareti değil sadece. Bu kaygı, bu çatışmanın bedenleşmesi, her şeyiyle. Kaygıya düşüp karanlığa sığınmak değil, onunla yüzleşme çabası var şiirde. Rehber gibi daha çok benim için. Dönecek bir yerim yok çünkü. Yoldaşlığı, saf tutmayı, küçük anlarda büyük kavgaların içinde güvende hissetmeyi.. Birileri için bir anlamı olması varlığımın. Ben varım diye içinin rahatlaması birilerinin.. Neyse.. Bu faslı uzatmayalım.

Fakat O iş öyle olmuyor derviş! Karanlık sana bir şey vaat etmiyor. Sen benden daha iyi biliyorsun gerçi.. Yoksa ne bok işin var dünyanın öbür ucunda. Dünyanın öbür ucuna niye gider insan. Neden tüm dayanaklarını biçer, neden her şeyiyle yabancı olacağı bir yere gider? Neden kendini sürgüne yollar insan kendini?

Çünkü insan dört ayrı ölümle ölmeyi öğrenmeli. Çünkü insan evini bulmak için kendinin yabancı olduğu yollardan geçmeli. Öyle demişti gemisi fırtınada parçalanıp bilmediği bir toprakta gözünü açan Odisseus'un rastladığı yaşlı adam. Truva savaşından dönen Odisseus, Aşil'in tapınağını yağmalaması ve Yunanlıların yaptığı zulümlere kızan Poseidon'un laneti sebebiyle denizde fırtınaya yakalanmış, gemisi parçalanmış ve tayfalarından habersiz bilmediği topraklarda gözünü açmıştır. geminin küreğini sırtlayıp yürümeye başladığı sırada yolda rastladığı yaşlı adama nerede olduğunu ve İtaki'ye nasıl gidebileceğini sormuş. Yaşlı adam, nerede olduğunun önemsiz olduğunu söylemiş Ona. "Eve dönmek için bunun bir önemi yok. Eve dönmek istiyorsan elindeki gemi küreği bir çiftçinin küreği sanılacak, üzerindeki kıyafetlerinden nereli olduğunu çıkaramayacakları topraklara gitmelisin. Hiç kimsenin seni tanımadığı diyarlara gitmelisin İtaki'ye varmak için." der Yaşlı adam. Ve yoluna devam eder. Odisseus da kafası karışmış bir şekilde yürümeye devam eder. Yürümeye devam eder ve Homeros'un kitabını dolduracağı olayları yaşar. Türlü maceralardan geçer. Aşık olur, zor durumlar yaşar, ölümlerden geçer, ölümle sınanır. ölümsüzlükle sınanır. Sonsuz saadetle sınanır.

Ve en sonunda evine varır. İtaki'ye.. Fakat 20 sene geçmiştir. Artık tanınmaz haldedir Odisseus. Kimse tanımaz onu. Odisseus'da tanıyamaz evini. Her şey değişmiştir. Binalar, insanlar. Bıraktığı gibi değildir evi. Yoldan geçerken insanlar şüpheyle bakarlar. Sorup soruşturup evini bulur. Fakat evine vardığında oğlu Onu tanımaz ve kabul etmez. İnsanlar bu dilenci kılıklı adamı kovmaya çalışır. Odisseus kavga dövüş karısını ararken evine girer. Evine girdiğinde karısı da tanıyamaz Odisseus'u ilk başta. Odisseus her şeyin değiştiği evini tanımaya çalışırken yatağını fark eder. yerinde yoktur. Bir zeytin ağacının dallarını keserek, şekillendirerek yapmıştır yatağını. Artık yatağın olduğu ağacı kesmişler Odisseus yokken. Bunu gören Odisseus bağırır karısına "Kim yatağımızın yerini değiştirdi!". O anda karısı anlar bu yaşlı dilenci kılıklı adamın kocası Odisseus olduğunu.. Tabi herkes şok. Daha aileler kayıplarını Sinan Çetin'in programındaki kapıdan beklemiyorlar. Müge Anlı insan kaçakçılarına kayıpları daha sormaya başlamamış. Şaka bir yana, 20 yıllık sürgün sona eriyor böylece. Karısı kollarına atılıyor ve hayatının sonuna kadar İtaki'de yaşıyor ailesiyle Odisseus.

Empedon diyor Odisseus yatağına. Empedon, yani kökleri toprağa bağlı olan. Zeytin ağacına oyarak yaptığı yatak Odisseus'un Empedon'u oluyor. Onu toprağa bağlayan, ait olduğu yerin neresi olduğunu gösteren nişanesi. Bir yorumcudan dinlemiştim. Nostalji'nin ne olduğunu anlatırken bu hikayeyi anlatıyordu. Ait olduğumuz yere, şeylere olan özlemimizi Yunanlıların nasıl anladığını anlatırken diyordu ki, eve dönmek için iki şeye ihtiyacımız var. İlki Uzaklara gitmek, kimsenin bizi tanımadığı, yabancı olduğumuz mekanlara. kendimize dair bildiğimiz her şeyin sınanacağı, yabancı olacağımız topraklara.. ikincisi ise empedon dur. Evimizin neresi olduğunu bize hatırlatan nişane, bıraktığımız iz, döneceğimiz kalbimiz..

Empedon, tutunabilecek bir şey. kendini unuttuğun, hiçbir bağlam bulamadığın hayatına sana hatırlatacak bir şey ne olduğunu. Dönebilecek bir yer. dönebilecek bir yuvasının olması.  Yoksa nasıl uzaklaşabilir insan tanıdık her şeyden. Nasıl atlar karanlığın içine korkmadan.


hasılı;


Sen ve yağmur.

Başa dönemezsiniz.

Öyle bir yol yürüdünüz ki ancak

dönüş yolunu yok ederek gelebilirdiniz

inişiniz bir iniş olurdu başa dönmemecesine.

Yağmur yalnız yağarken yağmurdur

sen yalnız senken sensin

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sözlü İfade

Kalbimi kırdılar Anneciğim

Endişe