Gündem dışı
https://www.youtube.com/watch?v=9uQzTu2LRkA
The Evpatoria Report – Taijin Kyofusho
İçindeki gürültüden telefonla konuşamadığım, müzik dinlerken yüksek sesle dinlemeye alıştığım arabamla evden dönüyordum. Okulda gözetmenliğim vardı. Geç kalmıştım. Neden geç kaldığımı hatırlamıyorum. Hatırladığım kadarıyla acil durum yoktu. Pazartesi akşam beşte olan gözetmenliğime hayli hayli yetişirim diye, pazartesi sabahtan yola çıkarım diye düşünmüştüm. 200 km yolu gitmem iki saat sürerdi ne de olsa. Bir şekilde geç kaldım. Sabah geç kalktım, evden çıkasım gelmedi, babama uğradım ve koştur koştur yola çıktım.
Evden ayrılalı 10 yıl olmuştu. Fakat ilk ayrıldığım zamandan beri dönem dönem uzaklaşsam da eve geldiğimde, dış dünyadaki koşuşturmadan çıkıp eve kapanma isteği hiç kaybolmadı. İlk zamanlar daha yoğun olsa da hala evde olduğumda sanki çocukluğumdaki sakin ev akşamlarını yaşama umuduyla eve kapanma isteğim doğuyor. Çok rahat hissetmediğim zamanlar da bile ev, yani baba evi, dış dünyanın koşuşturmasından koptuğum bir ada gibi hayatımda. Toplumsal belleğimizde, hepimizin halet-i ruhiyesinde, “Ona bir oda ver baba” tiradının dokunmasından, benim payıma da evde, baba evinde, olmanın huzursuzluğuyla sığınılacak ada olması arasında gidip gelmek düştü.
Gözetmenliğe yetişmek için İstanbul’a doğru hızla yol alıyorum. Yola düşer düşmez, dış dünyanın koşuşturması beni kuşatmış, geç kalmamla ilgili tüm olası açıklamaları tarayıp en inandırıcı olanı tespit etmeye çalışıyorum. Tam başıma kötü bir şey gelse de mazeretim olsa haline girdiğim pozisyonlar. Varabileceğim sürenin yarısını söyledim hocaya. Kendimi daha çok baskıya sokuyorum böyle pozisyonlarda. Başıma gelmesini istediğim kötü olay gerçekleşmeden önce gördüğüm bir şey aklıma geldi bugün.
Bir yandan zorlandığında dengesizleşen arabamla baş edip bir yandan telefonda hocaya açıklama yapmaya çalışırken hemen önümde sollamak üzere olduğum bir minibüs, ön paneline çarpan bir şeyin etkisiyle ani frenle şerit değiştirmeye çalıştı. Minibüsün savrulmalarını savuşturmak için yavaşlayıp yolun kenarına gelirken, bir anlık gördüğüm şeyin, yolun kenarına konmaya çalışan iri bir kuş olduğundan emin oldum. Devasa kanatlarının kopan tüyler uçuşurken, heybetli vücudu çarpmanın etkisiyle yolun kenarına yuvarlandı. İçim acıdı önümde yuvarlanana kartala. Durmak için frene bastım. Fakat geç kaldığım gözetmenliğim aklıma geldi ve yola devam ettim. Bilmiyorum dursam bir faydam olur muydu? Otoyolda birçok hayvan ölüyor, kartala hassasiyet göstermenin ne farkı var ki? Arabama alsam ne yapacaktım ki? Tüm bu soruların gideremediği vicdan azabımla yola devam ettim.
Otoyoldan çıkarken, yeni tamirden çıkmış arabamdan kötü bir zorlanma sesiyle gelen takırtılarla beklediğim kötü olay da gelmiş oldu. Arabamın hidrolik borusu patlamış, direksiyon dönmez olmuştu. Otoyol gişelerindeki polislerden aldığım mutfak bıçağıyla hidrolik pompasının kayışını zar zor keserek yola devam ettim. Tabi hocaya durumu anlatan mesajımla beraber baya rahatlamıştım. Geç de olsa gözetmenliğime girdim. Hocanın anlayışlı tavrı iyi geldi. Gördüğüm en kibar insanlardandı dersin hocası.
Tekrar İstanbul’daydım. Tekrar koşturmanın temposuna ayak uydurma yarışı başladı. Yine yetişmesi gereken şeylerin çok oluşunun yorgunluğu sardı beni hemen. Ne olduklarını hatırlamıyorum şu an. Fakat hissiyatı çok tanıdık.
Çünkü serbest düşünme zamanı geçti artık
şimdi mesai saati
disiplin kurulunun toplantısı var
arşivde sicil belgeleri damgalanacak
tayinler imzaya girecek
teftişe gidecek generaller
rüya, okşayış, Tevrat
gibi kelimeler
gündemin dışında.
Akşam o zamanlar kaldığım yurtta bir arkadaşıma kartaldan bahsettim. Ne kadar etkileyici göründüğünden, içim acıdığından, kararsız kaldığımdan. Arkadaşımın heyecanlanmasını unutamıyorum. Keşke dursaydın bro ya demişti. Bir an ah be dedim. Dursaydım be. Neden durmadım ki? Zaten yarım saat sonra kazandığım tüm vakti kaybettim. Başka ne zaman bir kartala dokunacaktım. Belki kurtulacaktı kartal, bakardım bir süre hatta. Sanki hayatın akışı içerisinde sürüklenmeye kapılmışken, bir güzelliği kaçırmış gibi hissettim. Hem vicdanımı rahatsız etti bırakmış olmak yaralı bir hayvanı.
Nedense arkadaşımın kartala bu kadar üzülmesini Beşiktaş’ı tutmasına yormuştum. Hiç sormadım arkadaşıma. Daha sonraki sohbetlerimizde fark ettiğim ince ruhlu, hassas biri olması daha makul bir açıklamaydı. O da gündemin dışında kalan kartalı hissetmişti. Şimdi bakınca tüm o koşuşturmanın içerisinde böyle bir an paylaşabildiğim birinin olması, huzurlu hissettiriyor. Koşturma içinde olmak, hayatın akışına ayak uydurmanın yorgunluğu, evini inşa etme telaşı, bazı anları paylaşabilmenin huzuru…
Buruşuk
pardösülü adam dalgın
gittikçe daha dalgın, elinde cetvel
masada hesap makinesi, pusula
yetmiyor dibe dalmasına
bağlıyor kalın bir urganla beline
ağır bir sandık
salıyor kendini
yeşil yosunların
kırmızı balıkların
uçan kabarcıkların
derinliklerine
orada
bir sandık buluyor
yakutlar, altınlar, pırlantalar
adam dibe inmek için beline bağladığı
sandığını keşfediyor dibe ulaştığında
Ve hayat devam ediyor.
Yorumlar
Yorum Gönder